Üniversiteden sonra çalışmaya başladığım ilk şirketi herhalde hiç unutmayacağım. Daha sonra birçok şirkette çalıştım ama o ilk firmanın yeri bende bir başkadır. Orada o kadar çok şey öğrendim ki…

Bu içeriği sosyal medyada paylaş:

yeliz kesim rtim office musteri temsilcisi

Yeliz Kesim

Müşteri İlişkileri Yöneticisi

Erkan Bey Hazir Ofis
Erkan Bey

Eski Müdür, Yeni Patron

Zaman içinde hem sektörü hem piyasanın inceliklerini öğrenip deneyim kazandıkça daha iyi pozisyonlar için teklif alınca ben de birçok profesyonel gibi transfer oldum. Sonunda müdürlük pozisyonuna kadar yükseldim. Ama sonra bir şeyler oldu…

Sektörel miyopluk: “Önümüzü göremiyoruz”

“Ekonomik kriz, sektörel daralma, piyasalarda durgunluk”. Kim ne isim verirse versin, tüm beyaz yakalıların iyi bildiği bir şey oldu: İşsiz kaldım. İlk şoku atlattıktan sonra doğal olarak yeni arayışlara girdim. Ama herkes sözleşmiş gibi aynı hastalıktan muzdarip olduğunu söyleyip durdu: “Şimdilik önümüzü göremiyoruz.” Herkeste yaygın bir sektörel miyopluk ortaya çıkmıştı. Bu gerçekten biraz moral bozucuydu. Ama hemen kendimi topladım. Hani Çince’de “kriz” kelimesi aynı zamanda “fırsat” anlamına da geliyormuş ya, onu hatırladım. (Bu arada Çince bilmiyorum, gerçekten böyle bir şey var mı, ondan da emin değilim. Bana daha çok yaşam koçu, kişisel gelişim uzmanlarının uydurduğu bir şey gibi geliyor ama olsun. Fena fikir değil sonuçta.)

Yeni bir fikir: Neden kendi işimi yapmıyorum?

Gerçekten bu durumu bir fırsata çevirebilir miyim diye düşünmeye başladım. Sonuçta hatırı sayılır bir deneyim sahibiydim. Eh çevre deseniz, hem yurt içi hem de yurt dışı pek çok firmanın üst düzey yetkililerinin cep telefonları, fihristimde kayıtlı. Neden olmasın deyip durdum kendime. Zaten yıllarca yaptığım işleri pekala kendi başıma da yapabilirdim.

Bu fikrimi açtığım arkadaşlarımın çoğu beni destekledi. “Sen yapmayacaksın da biz mi yapacağız? Bu zamana kadar beklediğin kabahat.” diyenler çoğunluktaydı. (Gerçi “Abi hiç bulaşma o işlere. Gir bir yere, al maaşını, otur aşağı. Kafan rahat olur” diyen bir iki kişi de oldu ama ben onlara değil diğerlerine inanmayı seçtim. Algıda ve ilgide seçicilik, dedikleri bu olsa gerek…)

Karar verdim: Şirket kuruyorum

Bu konuda danıştığım bir mali müşavir arkadaşım önce hangi türde şirket kuracağıma karar vermemi söyledi. “Limited ya da şahıs şirketi arasında bir karar ver.” dedi. İkisinin de farklı avantajları varmış. Biraz inceledikten sonra şimdilik şahıs şirketi olarak başlamanın daha uygun olacağına karar verdim.

Kuruluş işlemleri öyle kolay ve hızlı oldu ki bu zamana kadar şirket kurma konusunu çok gözümde büyüttüğümü fark ettim. Artık kendi işimin patronu olarak yepyeni bir heyecanla ve motivasyonla işlere sarıldım.

Önemli bir saptama: Bizim arka oda, şirket için iyi bir seçim değilmiş.

Önce evden çalışmaya başladım. Arka odayı çalışma odası haline getirdim. Masam, bilgisayarım, dosyalarım filan, kendime göre düzenledim. Her sabah bilgisayarın başına geçip canla başla çalışmaya başladım. Telefon görüşmeleri, video konferanslar, yazışmalar yoğun bir şekilde devam ediyordu. Eski müşteriler, yeni bağlantılar derken oldukça hareketli geçiyordu günler.

Ama bütün bu olumlu gibi görünen gelişmelerin yanında bazı sorunlar da kendini göstermeye başladı. Yurt dışı ile yapılan bir görüşme sırasında içeriden gelen elektrikli süpürge uğultusu ya da bir video konferans sırasında odaya dalan küçük kızımın ve oyuncak ayısının toplantıya dahil olması gibi durumlar, beni yeni arayışları düşünmeye itiyordu. Zaten toplantı için liseli aşıkların arka masalarında oturduğumuz pastaneler, cafeler de girişimimin ciddiyetini sorgulatıyordu sanırım. Tek bir çözüm vardı: Gerçek bir işyerime taşınmak…

Zekice bir çözüm: Hazır ofis

Bir işyeri açmak için yaptığım ilk araştırmaların önüme çıkardığı tablo hiç de iç açıcı değildi. Öncelikle ofis kirası insanın gözünü korkutuyordu. Uygun kiralı diyebileceğim yerler ya oldukça masraf isteyen, kötü şartlarda yerlerdi ya da günün yarısını yolda geçirmeme neden olacak kadar uzak (bazılarının başka şehirde olduğundan şüphelenmiştim) bölgelerdeydi. Tabii mobilyalar, eşyalar, sabit giderler vs. derken fatura iyice kabarıyordu.

Umutsuzluğa düşmek üzereyken bir arkadaşım o mükemmel öneriyi getirdi: “RitimOffice’de hazır ofis tutsana”. İncelemek için geldiğimde duyduklarıma da gördüklerime de inanmakta güçlük çektim doğrusu. Adamlar resmen benim için yer açmışlar… İhtiyacım olan her şey, hatta aklıma gelmeyen şeyler konusunda bile çözümler üretmişler.

Kelimenin tam anlamıyla her şey “hazır” burada. Modern bir bina, dijital altyapı, mobilyalar, toplantı odaları, mutfak, güvenlik, otopark, sekreter bile… Tek yaptığım bilgisayarımı alıp gelmek oldu.

Hazır ofisle ilgili söyleyeceklerim daha çok ama şimdilik bu kadarla yetineyim. Bu arada yazının başlığında sorduğum soruya da şöyle cevap vereyim:

Benim hazır ofiste iyi bir işim var…

Bu içeriği sosyal medyada paylaş: